9 Nisan 2008 Çarşamba

Necip Fazıl Kısakürek'in Gençliğe Hitabesi

Bir gençlik,bir gençlik bir gençlik....

"Zaman bendedir ve mekan bana emanettir "şuurunda bir gençlik.....

Devlet ve milletin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üçüncü asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah’ın, Kuran’ın da “belhümadal” dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında helak edici tam dört devre bulunduğunu gören.. Bu devreleri yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi.. Beşinci devrenin önünde dimdik bekleyen bir gençlik..

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün"dikey"leri "yatay"hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik.
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik..

Halka değil, hakka inanan, meclisinin duvarında “Hakimiyet Hakk’ındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti HAKK’A kölelikte bilen bir gençlik....

Emekçiye "benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sende zulüm gördüğün iddiasıyla kendini kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın.." diyecek...

Kapitalistlere ise "ALLAH buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın.." diyecek, kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ünde yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslam alemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik....

"Kim var?" diye seslenince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici ve her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur" duygusuna sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik...

Can taşıma liyakatini canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirikaranlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...
Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profösörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesei ve nesi güya kendini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...


Annesi, babası ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarsınız! Gerçek Müslüman olsaydınız, bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi "diyecek ve gerçek Müslümanlığın “ne idüğü” ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allah’ın, kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye tabi tutacak bir gençlik...
Bu gençliği karşımda görüyorum.. Maya tutması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanlarının viski çektiği kamıştan borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür ALLAH’a hamd etme makamındayım .....
GENÇ ADAM !

Bundan böyle senden beklediğim, Manevi babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşınıda gediğine koymandır...


SURDA BİR GEDİK AÇTIK; MUKADDES Mİ MUKADDES....
EY KAHPE RÜZGAR, ARTIK NE YANDAN ESERSEN ES....


Necip Fazıl KISAKÜREK

Hiç yorum yok: