8 Nisan 2008 Salı

Hastalar Risalesi Tahlili

Çaresizlik sizce nedir?

Zavallı olmak, bitmek tükenmek midir?

Hayatla cidalleşirken gücümüzün yetmediğini farkettiğimiz anda tıkanıp kalmak mıdır?

Bel bağlayıp, sırtımızı dayadıklarımızın gün gelip derdimiz karşısında kudretsiz düştüklerini gördüğümüzde uğradığımız hezimet midir?

Daha pek çok hoş bilmediğimiz ruh hali olarak algılarız çaresizliği. Hatta psikolojimizin dejenerasyona uğradığını da düşünürüz çaresizlik karşısında. Sonra çaresizliğimizi acımasızca yargılarız. Bunun için de birilerine itham yağdırırız.

Çaresizlik karşısında ene, kuvvetini yitirmiştir. Hayatına ilişkin başarageldiği beceri kabiliyetinin pek de işe yaramadığını görmüştür. Çaresizlik nefse, faaliyetlerinde bir dur diyebilmiştir. Hele ki heva şaşkındır. Şiddetli arzularını teskin edecek kapı aramaya devam etmektedir.

Çaresizlik anı, muhtaç oluşumuzu tam idrak ettiğimiz bir andır. Fıtrat itibariyle yalvarmak, yakarmak hatta köle olmaya razı olabileceğimiz bir an. Bir şeylerin bittiğini, tükendiğini hissettiğimiz anda tekrar doğrulup biyerlere uzanmak, ulaşmak istediğimiz bir andır. Tuttuğumuz dallar kırılıp kırılıp ta ki en kuvvetlisini buluncaya kadar çırpındığımız andır.

Izdırarla yapılan dualar, çaresizliğin yaşandığı zamanlarda gerçekleşir. En tatlı münacatlar çaresizin dilinden çıkar. Veysel Karâni’nin münacatında da çaresiz bir kalbin titreyişinin akisleri duyulur. “Gerçek izzet sahibi Sensin, ben ise âciz ve zelilim. Gerçek hayat sahibi olan ve hayatı veren Sensin, ben ise hayat verişin olmasa bir ölüyüm.”

‘Şemme’nin sonunda geçen yakarışta da Üstad çaresizliği bütün isteklerinin sonunda ‘delil’ olarak sunuyor.

“... ey günahları affeden Gaffar... ey günahları bağışlayan! Günahlarımı bağışla, çareleri daralan, yüzüne karşı kapılar kapanan, doğru yolda olanların izinde yürümek kendisine güçleşen, ömür günleri tükendiği halde nefsi gaflet, günah ve faydasız amel sahalarında başı boş yaşamaya devam eden kuluna merhamet et. Allah’ım! Kederimi, üzüntümü ve şikâyetimi sadece Sana arz ediyorum. Allah’ım! Tek ‘delilim’ muhtaç oluşum; hazırlığımın, elimin boş olması ve çaremin tükenmişliğidir...”

Meğer çaresizlik ubudiyet sahasında kullana bileceğimiz çok güzel bir sermaye imiş. Hastalar Risâlesinde birinci devada Üstad “Ey biçare hasta!” diyerek başlar. Hastaların eline verilen sermayeye işaret eder.

İnsan ömür sermayesini gafletle işlettirmese de çaresizlik sermayeyi işler hale dönüştürüyor. Ene, otomatik mahiyetini idrak ediyor. Nefis ise arsızlıktan bir nevi elini çekiyor. Heva, matlubuna ulaşmak için yaratıcısına tutunuyor. Diğer lâtifeler de vazifesine uygun hareket etmeye başlıyor.

“Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.” Sözlerini Üstad sarfederken, hastalığın insanlara derman oluşunu müjdeliyor...

(Z. D.YİĞİT)

Hiç yorum yok: