Ben sağ tarafıma baktım, nihayetsiz bir zulümat içinde bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül (hayal) ettim. Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler (tehlikeler) hazırlandığını görüyor gibi oldum. Köprünün altına baktım; gayet derin bir uçurum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümâta karşı, sönük bir cep fenerim vardı, onu istimal (kullandım) ettim.
Yarım yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana göründü. Hattâ önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle müthiş ejderhalar, arslanlar, canavarlar göründü ki, "Keşke bu cep fenerim olmasaydı, bu dehşetleri görmeseydim!" dedim. O feneri hangi tarafa çevirdimse, öyle dehşetler aldım. "Eyvah, şu fener başıma belâdır" dedim.
Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tarafımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde (başkanlığında) ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Ve sol tarafımda, fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurumlar, şahikalar ise, süslü, sevimli, cazibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Ve o müthiş canavarlar, ejderhalar zannettiğim mahlûklar ise, mûnis deve, öküz, koyun, keçi gibi hayvânât-ı ehliye olduğunu gördüm.
"Elhamdü lillâhi alâ nûri'l-îmân" diyerek, âyet-i kerimesini okudum, o vakıadan ayıldım.
İşte, o iki dağ mebde-i hayata (hayatın başlangıcı) , âhir-i hayat (hayatın sonu), yani âlem-i arz (dünya alemi) ve âlem-i berzahtır (kabir alemi).
O köprü ise hayat yoludur. O sağ taraf ise geçmiş zamandır. Sol taraf ise istikbaldir.
O cep feneri ise, hodbin (kendini beğenen) ve bildiğine itimad eden ve vahy-i semâvîyi (ilahi vahyi) dinlemeyen enâniyet-i insaniyedir (insanın enaniyetidir "her şeyde 'ben'" deyip bencillik etmesi) . O canavarlar zannolunan şeyler ise, âlemin hâdisâtı ve acip mahlûkatıdır.
Risale-i Nur Külliyatı (23.Söz , 2.Nokta)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder